google-site-verification: google6b65434bb141e0ca.html

GEBZE HAKKINDA

gebze tarihi

Gebze’nin coğrafi konumu

Gebze Marmara Bölgesinde Kocaeli’ne bağlı, İzmit Körfezi’nin kuzey batısında yer alan zengin bir tarihi geçmişe sahip, ekonomisi büyük oranda sanayiye dayalı, Türkiye’nin hızla gelişen ve büyüyen bir ilçesidir. Doğusunda Dilovası İlçesi, Batısında Darıca, Çayırova ve Tuzla İlçeleri, güneyinde İzmit Körfezi, kuzeyinde ise Şile İlçesi yer almaktadır.

Yüzölçümü 438,65 km² olan Gebze İlçesi; nüfusuyla, turizm potansiyeliyle, sanayisiyle, ekonomik kapasitesiyle, İstanbul ve Kocaeli gibi iki metropolitan şehrin arasında yer alan, her tür ulaşım kolaylığına sahip, ( kara, deniz, hava ve demiryolları ) oldukça stratejik öneme haiz, sürekli göç alan Anadolu’nun bir çok ilinden daha büyük bir metropol ilçedir.

Tarihte Gebze 

Gebze’nin de içinde bulunduğu, eski Yunanlılar’ın ve Romalılar’ın Bitinya (Bithynie) dedikleri coğrafi bölgenin bilinen  en eski tarihi, M.Ö. XII yüzyıla kadar dayanır. Bölge, özellikle Kocaeli Yarımadası, coğrafi konumunun öneminden dolayı, tarihin hemen hemen bütün dönemlerinde, birçok ulusa yurt olmuştur. Asya ile Avrupa kıtaları arasındaki en önemli geçit yeri olan Kocaeli Yarımadası ya bir çok ulusun yurdu, ya da gelip geçtikleri, medeniyetlerinden izler bıraktığı bir yer olmuştur.

 

Bilinen ilk ulus göçü de M.Ö. XII. yüzyılın başlarındadır. Bu ulus Yunan kökenli Frikler’dir. Boğaz (Bosforos) yoluyla Anadolu’ya inmişlerdir. XII yüzyıla kadar Trakya’dan İzmit dolaylarına göçler devam etmiştir. Fakat bu dönemde eski Gebze’nin yerine dair hiçbir bilgi edinilememiştir. Kısaca antik çağ Gebze’sinin yeri kesinlikle bilinememektedir.

 

Bugün Gebze’nin olduğu yerde, M.Ö. 281-246 yıllarında Kral 1. Nicomede’nin egemenliğindeki  Bitinya Krallığı döneminde Dakibyza ve Libyssa adında yerleşmeler vardır. Eski Gebze’nin yerine dair söylenenler, işte bu tarihlere aittir. Daha eski tarihlere ait bilgiler ise çelişkilidir.

 

Bu yerleşim alanlarının araştırmalara konu olmasının en önemli nedeni ise, ünlü Kartacalı komutan Hannibal’ın krallık döneminde burada yerleşmiş olmasıdır.

 

Hannibal Zama harbindeki yenilgisinden sonra ülkesinde itibar görmemiş ve Bitinya Krallığı’na iltica etmek zorunda kalmıştır. Bitinya Kralları I. ve II. Prusias’ın savaş danışmanlıklarını yapmıştır. II. Prusias’ın ihaneti sonucu düşmanın eline düşmemek için intihar etmiş ve Lybissa’ya gömülmüştür.

 

İşte birçok tarihçinin ve araştırmacının eski Gebze olduğu iddia edilen bu yeri araştırmasının en büyük nedeni budur. Hannibal’ın burayı seçmesinin birçok nedeni vardır. Devamlı izlenme kuşkusu, Nicomedia başkent olduğu için gelenin gidenin çok olması ve tanınma ihtimalinin fazla olması, yönetime güvenmemesi bu nedenlerin başlıcalarıdır.

 

Roma kuvvetlerinden gizlenen Hannibal, korunaklı, kaçışı kolay ve denizle ilişkili bir yer aramıştır. Sonunda bu özelliklere sahip Libyssa’yı seçmiştir.

 

O dönemde Libyssa’nın kurulduğu yer, hem denize hem de karaya hakim bir tepe üzerindedir. Tepe, körfezin en dar yeridir.

 

1330 yılında Osmanlılarla Bizans arasında yapılan savaştan sonra Gebze’nin de içinde bulunduğu bölge, Osmanlı idaresine dahil edilmiştir.

 

Bugünkü Gebze’nin kurucusu Orhan Gazi’dir. Gebze’de kendi adına cami de yaptıran Orhan Gazi, bölgede izler bırakan ilk Türk büyüğüdür. Orhan Gazi, bölgenin imarı ve yaşaması için büyük çabalar göstermiştir. Bu amaçla işletmeler kurmuş, vakıfları desteklemiştir.

 

Osmanlıların devlet olma çabaları sırasında, Gebze yine ordugah yerleşimi olarak kullanılmıştır. Osmanlı Beyliğinin kurulmasında büyük emekleri geçen Akçakoca Bey’in oğlu olan İlyas Çelebi de hem Gebze’nin fethinde hem de kuruluşunda büyük rol oynamıştır.

 

Gebze Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarına kadar kimi zaman İstanbul’a, daha çok da Kocaeli’ye bağlı bir kaza olarak, önemli bir yer niteliğini uzun yıllar korumuştur. 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğunun yenik düşmesi üzerine Anadolu ve Trakya’nın birçok yöresi gibi Gebze’de düşman kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir.

 

1920 yılında İngilizler’in bölgeyi işgaline, 1921 yılının başlarında Yunanlılar da katılmıştır. Daha sonra Anadolu içerisinde yenilgiye uğrayan Yunan kuvvetleri, amaçlarına ulaşamamanın üzüntüsüyle geldikleri yoldan geriye kaçmışlardır.

 

Bu yıllarda Gebze, Anadolu’nun en dikkate değer yerlerinden biridir. Türk kuvvetlerinin biraz ilerisinde İngiliz askerleri bulunmaktaydı.

 

18-19 Ocak 1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye-Ankara Gazetesi’nde Atatürk’ün bölgeyi ve Gebze’yi ziyaret ettiğinden bahsedilir. Atatürk Gebze’deki askeri birliklerin durumundan memnun kalarak geri dönmüştür. İstanbul’un terk edilmesinden sonra Gebze ve Çevresi tamamen emniyet altına alınmıştır.

 

Cumhuriyet’in ilanına kadar kimi zaman İstanbul, kimi zaman da Kocaeli’ye bağlı bir kaza olan Gebze, Cumhuriyet’in ilanından sonra yeni iller kanununa göre il olan İzmit’e bağlanmıştır.

 

Libyssa’dan Gebze’ye

Gebze adı köken olarak, diğer eski yerleşmelerin ismine bağlanmaktadır. Araştırmacıların bir çoğu bu görüştedir. Bazılarıysa Libyssa ve Dakibyza isimlerini bazı ufak değişikliklerle kullanmışlardır.

 

Antik çağ araştırmacılarının hemen hemen hepsi Libyssa adını kullanmışlardır. Roma ve Bizans döneminde Dakibyza adı da kullanılmaya başlanan bir diğer isimdir. Okunuş açısından da bu isimlerin Gebze sözcüğünü andırması, kelimenin kökeninin çok eski olduğunu kanıtlamaktadır.

 

Bazı araştırmacılar da  yöreden bahsederken, Gebseh,  Gebisseh, Gjabseh isimlerini kullanmışlardır. Gekbuze, Ghviza, Gavize, Dschebse, Dschebize, Gebize de kullanılan diğer isimlerden bazılarıdır.

 

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de bir kez Kekbeziye ismini kullanmış, Erzurum Seyahatı esnasındaysa Gebze kelimesinin Gelbize’den kaynaklandığını yazmıştır.

 

İbrahim Hakkı Konyalı ise, eski Osmanlı arşiv kaynaklarında Geybüyze, Geybüveyze, Geyibüveyze, Geyiboyze, Geykivize şeklinde yazıldığını, halen yaşayan ismininse Gebze olduğunu vurgulamıştır.

 

Bazı araştırmacılar da, “Gebze”nin bir zamanlar Osmanlı ve Bizans savaşçıları arasında sık sık el değiştiren ve özlenen bir yöre olması itibariyle “Gel bize” veya “Bize gel” ifadelerinden oluşan ve zaman içinde değişerek, halkın öz dilinde “Gebze”ye dönüşen bir ad olduğunu belirtmişlerdir. Ancak, 1640 yılında “Gebze”ye geldiği anlaşılan Evliye Çelebi, ünlü Seyahatname’sinin ilgili bölümünde (Gebze, “Gelbize”den galattır.) ifadesiyle bu konuyu vurgulamaktadır.

 

Günümüzde Gebze

Gebze, Marmara Bölgesinin doğusunda, İzmit Körfezi’nin kuzey kesiminde yer alan, zengin bir tarihi geçmişe sahip, ekonomisi, tarım, hayvancılık ve sanayiye dayalı Türkiye’nin hızla gelişen ve büyüyen bir ilçesidir.

 

Gebze, Kocaeli’nin endüstrisinin büyük bölümünü barındıran, Marmara Denizi’nin kuzeyi ile İstanbul’un 45 kilometre doğusunda yer alan bir ilçedir. Marmara bölgesinin en büyük ikinci ilçesi olup Türkiye sanayisinin %15’ini barındırmaktadır.

 

Gebze, Marmara Bölgesi’nde Kocaeli iline bağlı olarak Anadolu’nun İstanbul’a ve Avrupa’ya bağlantı konumunda bulunan limanlar, havalimanı, devlet demir yolları ve E-5, TEM karayolları çevresinde kurulmuştur. Yolların doğu-batı yönünde olması nedeniyle kentsel alanı ve sanayisi bu doğrultuda gelişmiş bir sanayi bölgesidir.

 

Gebze ana ulaşım yolları üzerindeki konumu nedeni ile uzun yıllar Anadolu’dan İstanbul’a göç eden Anadolu halkının, İstanbul’dan önce uğradığı bir ayak olmuştur. İstanbul nüfusunun 10 milyonu aşması kentin sorunlarını artırmış, sanayi tesislerinin İstanbul dışında yerleşmesine gereksinim duyulmuştur.

 

Yeni yerleşim yeri arayışlarının bir sonucu olarak, sanayi tesislerinin büyük çoğunluğu İstanbul’a en yakın konumda olan Gebze’ye akın etmiştir.Toprağın maliyetinin ucuz ve kolay bulunur oluşu Gebze’yi sanayinin cazibe merkezi haline getirmiştir.

 

Kentin, limanlara yakınlığının yanında E-5 ve TEM karayollarının birbirine çok yakın bir alanında kurulmuş olması, havalimanlarına ve demiryollarına yakınlığı, hem Avrupa’ya yapılacak ticarette hem de Anadolu, Orta Asya ve Orta Anadolu’ya geçiş için taşıma kolaylıkları sunması, Türkiye’nin en fazla kalkınmış üç büyük kentinin ortasında ve onlara yaklaşık olarak 45 dakika uzaklıkta olması da yatırımcıların dikkatlerini bu bölge üzerinde yoğunlaştırmasının temel nedenleri arasında bulunmaktadır.

 

Gebze, Marmara sahiline 7 km., İzmit’e 49 km., İstanbul’a 45 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Deniz seviyesinden yüksekliği 130 metredir.

 

Günümüzde Gebze kara, deniz ve demiryollarının birbirleriyle kesiştiği önemli kavşak noktasında bulunmaktadır. Eski Gebze şimdiki kasabanın yakınındadır. Yüzeyi kuzeydoğuda dağ ve sırtlardan, batı güneyde kıyıya yakın bölümlerinde düzlüklerden ibarettir.

 

İlçe sınırları içinde, göl ,dağ, akarsu bulunmamakla beraber, yaklaşık 650 metre yüksekliği geçmeyen tepelerin ve sırtların varlığından söz edilebilmektedir. Bu tepelerin en yükseği Gaziler Tepesi’dir. Ancak akarsu yerine dereler ve derecikler mevcuttur.

 

Genellikle Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri arasında bir geçiş özelliği taşımaktadır. Yaz mevsimi sıcak ve az yağışlı, kış mevsimi oldukça serin ve daha ziyade yağışlı geçmektedir. Yıllık yağış ortalaması 550 mm. En çok yağış Aralık-Ocak aylarında, en az yağış ise Ağustos ayındadır. En sıcak ay ortalaması 24.2 derece ile Ağustos ayı, en soğuk ay ortalaması 6.5 derece ile Ocak ayıdır.

 

Gebze’nin Körfez şeridi üzerindeki yerleşim yerlerinde, tabiatın oluşturduğu birbirinden güzel koyları ve tabii plajları ile çekici düzeydedir. Yörenin ekilebilir topraklarında tarım, meyvecilik, sebzecilik ileri bir durumdadır. Marmara kıyısında ilçe toprakları genellikle ovalıktır.

 

Yoğun sanayi yapılanması ile dikkat çeken Gebze, her ne kadar idari olarak Kocaeli’ye bağlıysa da, İstanbul iline daha yakın olduğu için, bu ille hem ticari hem de sosyal ilişkileri gelişmiştir. Uzun yıllar il olması için mücadele edilmiş olsa da hali hazırda Kocaeli Büyükşehir Belediyesi sınırları içindedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, yıllar boyu Gebze’yi kendisine bağlamak istemiş ancak buna izin verilmemiştir.

 

Sürekli yükselen bir nüfus grafiği çizen Gebze, 2008 yılında çıkarılan kanunla birlikte kendisine bağlı olan Çayırova, Darıca ve Dilovası’nın birer ilçe olması sonucu nüfusunun bir bölümünü bu yeni ilçelere vermiştir.

 

Yıl                   Nüfus

1973                27.000

1990                159.116

2000                253.487

2007                521.291

2008                288.569

 

Önemli Kurum ve Kuruluşlar

Gebze Organize Sanayi Bölgesi (GOSB), Gebze merkezine 7 km mesafede 10.370.000 m’lik planlanmış bir alanda, 1985 yılında Gebze ve civarında çarpık sanayileşmenin yol açtığı çevre kirliliğini önlemek, sanayiyi disipline etmek amacıyla, kredi kullanmadan, tamamen katılımcıların finansmanı ile kurulmuş  ve şu an itibariyle 85 firmada yaklaşık 9100 kişi istihdamı ile faaliyet göstermektedir. GOSB’da bulunan sanayi yatırımlarının  adet olarak %33’ü, yatırım tutarı olarak %65’i yabancı sermayeli, özellikle de çok uluslu büyük kuruluşlardır. Yurtiçi ve yurtdışı OSB’lere model olan GOSB da bugün itibari ile makine, kimya, otomotiv yan sanayi, optik, elektronik, sınai ve tıbbi gaz, gıda ve ambalaj ve bilişim sektöründe üretim yapan firmalar yer almaktadır.

 

Gebze, bilimsel çalışmalar, hizmet iyileştirme ve teknik hizmet eğitimleri üzerinde de gelişme göstermekte olan kuruluşlara sahiptir. Gebze’de bulunan TSE, laboratuvar hizmetleri olarak kalibrasyon, deney, tahribatsız muayene hizmetleri, ürün ve hizmet yeri belgelendirme dallarında; TSE Uygunluk Belgesi, Kalite Uygunluk Belgesi (TSEK), İthal Malların Belgelendirilmesi, Araç Proje Hizmetleri, Karayolları Atık Taşıma Belgesi, Hizmet Yeterlilik Belgelendirmesi(HYB), Laboratuar Yeterlilik Hizmetleri, Sistem Belgelendirme, TS EN ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi, TS EN ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi, TS EN ISO 22000 HACCP Yönetim Sistemi, TS 18001 OHSAS Yönetim Sistemi dallarında belgelendirme hizmetleri sunmaktadır.

 

1985 yılında kurulan TÜSSİDE, kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşlarında görev yapan yönetici ve çalışanlarına yönelik olarak; liderlik, motivasyon, etkin iletişim, takım çalışması, üretim yönetimi, stratejik yönetim, teknoloji yönetimi, insan kaynakları ve performans yönetimi, temel kalite kavramları ve kurum kültürü, iyileştirme takımları ve teknik gibi konularda hizmet vermektedir.

Üniversiteler genel sıralamasında tıp fakültesi olmayan üniversiteler içerisinde Türkiye’nin en iyi 2. Üniversitesi  Gebze Teknik Üniversitesi ilçemiz sınırları içindeki saygın tek üniversitedir. 1992’de kurulan Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün temelleri ve tecrübe birikimleri üzerine, 22 yıllık mirasa sahip çıkarak 4 Kasım 2014 tarihindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile kurulmuştur. Gebze Teknik Üniversitesi, ARGE ve İnovasyon hedefli altyapısı, donanımıyla, uluslararası diplomalı akademik kadrosuyla ülkemizin en önemli bilim üssü olma yolunda hızla ilerlemektedir. Gebze Teknik Üniversitesi Türkiye üniversiteler genel sıralamasında Türkiye’nin en iyi 5., tıp fakültesi olmayan üniversiteler içerisinde  2. ve 6000 civarı öğrencisi olan üniversiteler içinde Türkiye 1.’si olarak yer alan genç, dinamik ve deneyimli bir üniversitedir.

TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi ise, Türkiye’nin küresel rekabet gücünün artırılmasına bilim ve teknolojiyi kullanarak katkıda bulunmaktadır. Bünyesinde, Bilişim Teknolojileri Enstitüsü, Enerji Enstitüsü, Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü, Malzeme Enstitüsü ve Teknoloji Serbest Bölgesi ve Teknopark İşletmeciliğini yürüten MARTEK A.Ş. bulunmaktadır. Endüstriyel kuruluşların, savunma kuruluşlarının, üniversitelerin ve kamu kuruluşlarının hizmetindedir.

 

Tarihi ve Turistik Yerler

Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesi: Camii, yapılar topluluğunun merkezinde ve Gebze’ye hakim bir mevkide yer alır. 1510 yılında Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Külliyenin yapımının çok önceden planlandığı ve anonim bir çalışmayla ortaya çıkarıldığı anlaşılmaktadır.

Mustafa Paşa Mısır’a vali olarak atandığında yapımın sürdüğü bilinmektedir. Paşa Mısır bezemelerinden etkilenerek, camisi için taşınabilir parçaları Kahire’de yaptırmıştır. Darıca iskelesinden Gebze’ye ulaştırılan süsleme öğeleri Mısırlı ustalar tarafından yerlerine yerleştirilmiştir.

Kare planlı, üzeri dört sütunun taşıdığı 24 metre yüksekliğindeki geniş bir kubbe ile örtülüdür. Duvarları taş zemin üzerine kesme taş ve muntazam tuğlalarla örülmüştür. Ayrıca caminin çevresi 2.5 metre yüksekliğinde oldukça kalın duvarlarla çevrilidir. Her cephesinde bir tane olmak üzere, dört giriş kapısı vardır. Mihrap ve duvarları kufi yazılarla süslenerek, renk düzeni görkemli Türk çinileri ile sağlanmıştır.

Bazı araştırmacılar, bu görkemli caminin de bulunduğu külliyenin planının Mimar Sinan’a çizdirildiğini, baş kalfası Hüseyin Ağa’ya da inşa ettirildiğini ileri sürmüştür. Çoban Mustafapaşa Külliyesi, cami, medrese, bimarhane, kütüphane, han, hamam, kervansaray, paşa odaları, tekke, arşiv, hela, su kuyusu, şadırvan ve bir türbeden oluşmaktadır.

 

Sultan Orhan Camii : Gebze’nin batısında yer alan cami, tahmini olarak 1323-1331 yılları arasında inşa edilmiştir. Osmanlı mimarisinin ilk örneklerinden olan camiyi, Gebze’nin kurucusu olan Sultan Orhan yaptırmıştır. Sultan Orhan Camii, erken Osmanlı döneminin en basit ve sade örneklerinden biri olarak kabul edilir. Selçuklu etkisinde, fakat kendine özgü bir mimari yaratma isteği yapıda göze çarpar. Caminin planı, 14.50 mt.x 14.50 mt. ebadında olup kare şeklindedir.

 

İlyas Bey Camii: İlyas Bey tarafından yaptırılan caminin inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Gebze’nin ilk fethedildiği yıllarda, 1326’da yapılmaya başlandığı tahmin edilmektedir. İlyas Bey Camii , Osmanlılardan kalma en eski cami sayılmaktadır.

Bazı araştırmacılar, bu görkemli caminin de bulunduğu külliyenin planının Mimar Sinan’a çizdirildiğini, baş kalfası Hüseyin Ağa’ya da inşa ettirildiğini ileri sürmüştür. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde ise Çoban Mustafa Paşa Camisi’nin Mimar Sinan’ın baş halifesi Hüssam Kalfa’nın yaptığından bahsedilmektedir.

Cami kubbesizdir. Caminin giriş kapısı üzerinde, inşa tarihine rastlanmayan sülüs yazılı bir kitabe bulunmaktadır.

 

Anibal’ın Mezarı: Kartacalı ünlü komutan Anibal’ın Anıt Mezarı, Gebze’nin güneydoğusunda, çevresi daire şeklinde selvilerle çevrili sahanın ortasında yer alan 24 ton ağırlığındaki bir taş lahit ve şekillendirilen taşın üzerindeki Kartacalı Komutana ait aplike edilen bir masktan, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca yazılı birer mermer kitabeden oluşmaktadır. Bu kitabede ayrıca ünlü komutanın özgeçmişi yer almaktadır. Anıtmezar, 24 Temmuz 1981’de düzenlenen görkemli bir törenle açılmıştır.

 

Hünkar Çayırı: Fatih Sultan Mehmet’in 27 Nisan 1481 Cuma günü İtalya üzerine yapılacak sefer için üç yüz bin kişilik ordusuyla Üsküdar’dan İzmit’e doğru yola çıktığında, ordusuna mola verdiği veya otağını kurdurduğu çayırlık alana Hünkar Çayırı denilmektedir. 3 Mayıs 1481 tarihinde 52 yaşında olduğu halde otağında özel doktoru tarafından zehirlenerek öldürülen Fatih Sultan Mehmet’in anısına kitabeli bir çeşme yapılmıştır. Çeşme 4. Mehmet Dönemi’nde 1659 tarihinde Sadrazam İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış ve bazı onarımlarla günümüze kadar ayakta kalabilmiştir.

 

Hünkar Çeşmesi’nin önüne Fatih’in anıtı dikilmiştir. 1995 yılında park, dinlenme ve şenlik alanı olarak yeniden düzenlenen Hünkar Çayırı’nda İstanbul’un Fethi dolayısıyla her yıl geleneksel güreş şenlikleri yapılmaktadır.

 

Osman Hamdi Bey Yalısı: Türk Müzeciliği’nin kurucusu sayılan Ünlü Ressam Osman Hamdi Bey tarafından Gebze, Eskihisar’da  1884 yılında yaptırılmıştır.

 

Planını Osman Hamdi Bey’in çizdiği yapı, iki katlı olarak inşa edilmiştir. Yapıda kullanılan malzemenin bir kısmı yurt dışından getirilmiştir. Ressam Osman Hamdi Bey, resimlerini, özenerek yaptırdığı bu yalısında yapmıştır. Yalı şu an müze olarak kullanılmaktadır.

 

Eskihisar Kalesi: Deniz kıyısında yer alan Eskihisar’ın kuzeydoğu kesiminde, dik yamaçlı bir tepe üzerinde, Eskihisar’daki limana ve İzmit Körfezi’nin kıyı şeridini savunmak amacıyla, Bizanslıların Komnenoslar (Komneus) döneminde yaklaşık 800 yıl önce Bizans İmparatoru 1. Manuel Komnenos tarafından inşaa ettirildiği çeşitli kaynaklarda ifade edilmektedir.

 

Orijinal halini koruyarak bugüne kadar ayakta kalan kale, dikdörtgen planlı olup, toplam 10 burcu ve kaleye giriş çıkışı sağlayan 4 kapısı bulunmaktadır.

 

Ballıkayalar: Gebze – İzmit yolu üzerindeki Tavşanlı Köyü sınırlarında bulunan kampçılık ve trekking gibi doğa sporları için oldukça elverişli arazi yapısına sahip bir vadidir. Genellikle dağcıların iniş ve tırmanış yaptıkları Balıklayalar Vadisi, kireç taşlarının erimesi sonucu gelişen özgün jeomorfolojik şekilleriyle bir karstik boğazdır. Vadi içinde, göl, şelaleler ve Balıklaya Deresi’ne ulaşan travertenler üzerinde seyir terasları bulunmaktadır.

 

Kamping için çadır kurmaya elverişli düzlüklerin bulunduğu kanyonun doğu ve batıdaki sırtlarında yürüyüş alanları bulunmaktadır. Şelale ve kanyonlardan oluşan ve büyük kayalarla kaplı olan ve içinde irili ufaklı onlarca gölcük bulunan vadi yaklaşık 1.5-2 km. uzunluğundadır. Yer altı sularının kireç taşını eritmesi sonucu vadide çok sayıda mağara vardır.

 

İbrahim Paşa Çeşmesi (Çarşı Çeşmesi): Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın kethüdası ve veziri İbrahim Paşa tarafından 1664 yılında yaptırılmış olup, eni boyu yaklaşık 6 metre ve kare planlıdır. Suyunun akışı terazi sistemiyle sağlanmıştır. Kitabesinde İbrahim Paşa’nın ismi ve ebcet hesabıyla düşürülen tarihi okunmaktadır. Çeşme 1933 yılında tamir ettirilmiştir. Kent merkezinin hemen ortasında, Çoban Mustafa Paşa Hamamı’nın yanı başındadır.

 

Çoban Mustafa Paşa Şadırvanı: Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’nin merkezi yerinde bulunan şadırvan, onikigen planlıdır. Oniki köşesinde de musluklar mevcut olan bu şadırvanın üzeri pramit biçiminde bir çatıyla örtülmüştür.

 

Eskihisar Çeşmesi: 1772 tarihinde yaptırılan bu tarihi çeşme adını Eskihisar köyünden almıştır. Üzeri piramit şeklinde bir çatı ile örtülü olan çeşme, kare planlıdır. Ön ve arka yüzleri 270cm., yan kısımları ise 315 cm’dir. Yüksekliği de 2 metreye yakındır. Tarihi değeri büyük olan bu çeşme 1850 yılında esaslı bir onarım görmüştür.

 

Çoban Mustafa Paşa Hamamı: Çoban Mustafa Paşa tarafından 1523 yılında inşa ettirilen hamam, halk arasında Çarşı Hamamı ve Çifte Hamam olarak da adlandırılmaktadır. Hamamın iki kubbesi, yanında ise geniş bir sarnıcı bulunmaktadır. Yapıda muntazam kalker taşları kullanılmıştır. Pencerelerinin kemer ayaklarına kadar üçer sıra tuğla ve bir hatıl geçirilmiş olup, bütün pencerelerinin kemerleri tuğladan örülmüştür.
Gebze’nin bu en büyük hamamında, kadınlar ve erkekler tarafı olmak üzere iki bölüm bulunmaktadır. Halen kullanılan hamam zaman zaman onarım görmüştür.

Yöresel

Düğün: Düğünlerde köylerde dışarıda ateş yakılıp, kazanlarda düğün yemekleri pişirilir. Düğünlere gelenlere, düğün çorbası, etli yemek, pilav, zerde tatlısı hazırlanır. İki gün boyumca misafirlere bu yemekler ikram edilir. Düğünden birkaç gün önce kız evinde ya da damadın evinde çeyiz sergisi yapılır. Çeyiz sermeye gidenler, kendi aralarında küçük bir eğlence tertip ederler. Düğünler Cuma gününden itibaren başlar. Cuma günü gelin hamamı yapılır. Hamama köyün genç kızları da çağrılır. Genç kızlar gelin hamamına “kırmızı kurdelenin üzerine takman gelin teli” ile çağrılır. Hamamda gelin yıkanır ve hamama erkek evinden yemekler getirilir. Gelin hamamdan çalgılarla çıkartılır. Gelin kimselere görünmeden şemsiye altında hamamdan çıkar ve genç kızlarla evine gider.

 

Köylüyü düğüne çağırmak için, genç kızlar, içinde “kağıt şeker” olan torbalarla ev ev dolaşır. Kime köylerde ise genç kızlar “helva yemeğe buyurun” diyerek ekmek üzerine konmuş helvayla köylüyü kınaya çağırırlar. Bir başka köyde ise dilim ekmek üzerine baklava koyularak köy ahalisi düğüne davet edilir.

 

Büyük kına (düğün günü) gelin salona girerken genç erkekler dışarı çıkar. Genç kızlar düğünde şalvar, yeldirme ve bürme giyerler. Genç kızlar düğünde türkü ve maniler söylerler. Kınada gelinin başında ekmek kırılır, bir parçası geline yedirilir ve geri kalanı isteyene verilir. Ekmek, “bereket” diye kırılır.

 

Genç kızlara nişanlılık süreleri boyunca kaynanaları tarafından köyde yapılan her düğünde takı takar.

 

Cenaze: cenaze hoca tarafından soyulur, çenesi bağlanır ve üzerine çarşaf örtülür. Erkek cenazesi için çarşafın üstüne bıçak ve sabun; kadın cenazesinin üstüne ise makas ve sabun konulur. Cenaze, baş tarafı kıbleye gelecek şekilde yatırılır. Sabunla makas ölünün karnına y ada göğsünün üstüne koyulur. Amaç, ölünün karnının şişmesini önlemektir. Daha sonra ise bu sabunla ölü ve çamaşırları yıkanır. Ölü kadın ise, yüzüne havlu örtülür. Kişinin ölümü “sela” ile halka duyurulur. Cenazeyi bir kişi yıkar, üç kişi de su koyar. Mevta dışarıda yıkanmışsa orada 7 gece boyunca “karanlıkta kalmasın” diye ışık yakılır.

 

Bayramlar: Camilerde bayramın nerelerde kutlanacağı kararlaştırılır. Örneğin; birinci gün Duraklı’nın, ikinci gün Eleşli’nin bayramı olarak kararlaştırılır. Bayramlaşma camide başlar. Duraklı’nın bayramı olduğu gün, Duraklılara diğer köylerden ziyarete gelinir. Erkekler dışarıda olur; kadınlar ise evlere girer. O gün için pilav ve yemek yapılır. Camiden pilavların pişirilmesi için duyuru yapılır. Bir saat önceden herkes hazırlığını yapar. Bayram süresince kızlar ve erkekler gruplar halinde gezer.

 

Hıdırellez: Hıdırellez 5-6 Mayıs tarihlerinde yapılır. Hıdırellez’den üç gün önce mayasız hamur yoğurulur. Hamur taşarsa “Hıdırellezi “in geçtiği belli olur ve o hamur da bereketli olur. Hıdırellez geçtiğinde sütler dibine oturur. Hıdırellez sabahı, yağ tenekesi taşarsa, Hızır uğramış denir. O yağ alınıp boşaltılır ve kimseye söylenmezse evde bolluk olur. “Yağ taşmış, her yer batmış” denirse bolluk olmaz.

 

Akşamdan genç kızlar, küplere yüzük, bilezik gibi eşyalarını koyar ve küpü gül diplerine gömerler. Erkekler gül diplerinde küp ararlar ve bulurlarsa kızlardan bahşiş almadan küpü vermezler.

 

Hızır Aleyhisselam’ın gül diplerinde gezindiğine inanılır. Küpü evde saklayan kız evde kalır. Gençler ateş yakar ve üstünden atlar. Pasalle dumanından atlayanı gumuşların (böcekle) yemeyeceğine inanılır. Hıdırellez’de dilek tutulur. Soğan yaprakları kesilerek renkli ip bağlanır. Birine” cefa” birine “sefa” denir. Sefa yaprağı uzadı ise dilek kabul olur. Cefa yaprağı uzarsa dilekğin kabul olmadığına inanılır.

 

Yöresel Yemekler: Çarşır Mancarı, Kazayağı Mancarı, Ebegümeci Mancarı, Efelik Mancarı, Mantı, Yamayuka Böreği, Tava Tutuşturması, Bulgurlu Börek, Sirkem Mancar, Kabak Tatlısı, Höşmerlim, Peynir Höşmeli, Kocagörmez, Cızlama(Nazlım), Kabaklı Börek, Tartı(tarta-dartı)

 

Giysiler: Gebze’nin dağ köylerinde yaşayan ve özellikle keten ekerek  geçinen bölümlerde halk, kendi el örmesi elbiseleri giyer. Kadınlar çoğunlukla şalvar, yelek ve hırka giyer. Başlarına işlemeli yazma ya da beyaz yazmalar takarlar. Boyunlarına gerdanlık takarlar. Elbiseleri çoğunlukla basmadan yapılmıştır.

 

Ata Sözleri:

Anahtarı belinde her gün bubası evinde.

Avludan bez alma;kına tamından kız alma.

Çocuk evin yemişidir.

Dön dolaş yine değirmen taşı.

Eşek kendi yüküne yenilmez.

İç güveyisi, iç ağrısı.

Kırk daşımız var; ata ata vuracağız bu işi.

Kırk kulpu kazan, birisinden tut sen de kazan.

Ye tatlıyı iç suyu, ağzın dönsün yala.

Ye tuzluyu iç suyu, ağzın dönsün bala.

Kız domuzu ile baş olmaz.